Akdeniz tv'de geçen günler

Akdeniz tv'de geçen günler
Bir hayal ve de gerçeğin en güzel anları

16 Aralık 2010 Perşembe

ALADAĞ YOLLARINDAKİ PÜREN ÇİÇEKLERİ…

Adana’da yerel yayın Akdeniz Tv belgesel film çekim ekibi ile Aladağ yoluna doğru gittiğimizde yeni yapılan yol açma çalışmaları esnasında dünyanın yaratılış olayını hatırlatan deniz çamurlarının zaman içinde taşlaştığı sahnelerini gördük.
AKÖREN'E DOĞRU YOLCULUK
    -Yol kıyısındaki Püren çiçeklerinin görüntüsü insana güzellik ve sevgi duygularının ne kadar önemli olduğunu hatırlatıyordu.
    -Bir zamanlar, 19.yy içinde Çukurova’ya gelen batılı gezginlerin  ovada gördüğü meşe ormanlarını, Türkmenlerin kaplan ve arslan avı yapmaları hakkındaki ilginç bilgileri de hatırlayarak duygulandık.
    -İnsanoğlu doğayı  hızla değiştiriyor ve kendi çıkarlarına göre şekillendirirken pek çok canlı türü ve güzellik de yok oluyor

     Çukurova’da yaz sıcaklarını andırır ılık bir hava var. Adana’nın beton yığını görüntüsünden bir an için kurtularak farklı bir ortama doğru yol alıyoruz Akdeniz Tv’den arkadaşlar ile. Hedefimiz de belli: Aladağlar yöresinde tarihi ören yerleri ve doğal güzelliklerinin belgesel filmini çekeceğiz. Ve o gün tarihler 21 Ekim 2009’u gösteriyor.
    İmamoğlu üzerinden Seyhan nehri kıyısına geldiğimizde doğal görüntünün insanoğlu tarafından değiştirildiğinin farkına varıyorsunuz. HES adındaki şirket Seyhan nehri üzerinde baraj yapım çalışmalarını sürdürüyor. Su tutulmaya da başlanmış. Seyhan nehri üzerinde sayıları 15’e ulaşan barajlar zincirinin yapılacağı bilgilerine ulaştığımızda Türkiye’nin enerji ihtiyacı ve barajların yapılmasına önem verildiğini anlıyorsunuz.
    Dağların eteklerinden giden yol yapıl çalışmaları yeni sona erdirilmiş. Tepeler kesilmiş.  Yol kıyısında durduğumuzda yeni kesilen bir tepenin yar başındaki görüntülere dikkatle bakıyoruz. Sıra sıra toprak katmanlarının görüntüsü koyu kahverenği şeklinde. Ama burasının bir çamur yığınının zaman içinde taşlaşması veya parçalanması görüntüsünü verdiği anlaşılıyor. Özetle: Gördüğümüz toprak şekilleri bir zaman bir göl veya deniz yatağının zaman içinde taşlaşmış şekli idi. Bilimsel araştırmaların  ortaya koyduğu sonuçlara göre de Günümüzden 40-50 milyon sene öncesi ikinci jeolojik zamanda dünya önemli ölçüde sularla kaplı idi. Ve yerkürenin göbek kısmında şiddetle bir  hareketlenme çökme ve yükselme olayı gerçekleşmeye başladı.  İspanya-Fransa sınırındaki Pirene dağlarından başlayarak Alplere, Balkanlar üzerinden de Toroslara oradan da Himalaya dağlarına kadar uzanan geniş bir alanda dağ silsilesi oluşmuştu. Adına : Alp-Himalaya orojenezi(yükselmesi) adı verilen.  Anadolu’nun güney sahillerinin bir yay gibi  yükselmesini sağlayan ve adına da Toros dağları adı verilen oluşum bu dönemin eseri idi. Ve günümüzden 20-25 milyon sene önce deniz altında kalan topraklar yavaş yavaş yükselmesini sürdürüyordu.  Torosdağları yükselirken kırılmanın- çöküntünün bulunduğu geniş alanı deniz suları kapladı ve Akdeniz’in oluşması da basit açıklamayla bu dönemin eseri idi.  Aladağ yolunda ve Eğner yakınlarındaki yeni yapılan yol yapım çalışmalarındaki tepelerin yar başlarındaki şekiller bize o günleri hatırlatıyordu. Ve gördüklerimiz de dünyanın yaratılma olayının  bize yansıması idi. Dağlar, ovalar, denizler, türlü türlü canlılar yeryüzünde belli bir zaman dili dilimi içinde yaratılarak yer almışlardı. Ve Allahın varlığına işaret ediyordu. Bu görüşlerin ışığında Torosdağlarının zirvelerinde denizden yüksekliği 3-4 bin metreyi bulan yerlerde  kayalar arasında veya toprak içinde deniz hayvanlarının fosilleri bulunabilirdi.

     PÜREN ÇİÇEKLERİNDEKİ ARILAR
   
     Aladağ yolunda ilerlerken ormanların içinde  çam ve çalıların birlikte bulunduğu yerlerde pembemsi görünüşü ile çiçek öbekleri dikkatimizi çekti. Ve hemen tanıdım bu çiçekleri Çukurovalıların dilinde adına “Püren” denilen.  Çiçeklerin arasında yavaşça dolaşan ve kanatlarını açarak konmaya çalışan arılar vardı. Ağızları ile küçük çiçeklerden bal alıyordu. Arıların bu hali sevgisine kavuşan  genç aşıkların birbirine şarkı söylemesi düşüncesini canlandırıyordu.  Gün ağardıktan sonra saaatlerce bıkmadan usanmadan püren çiçeklerini dolaşan arılar gece karardığında kovanlarına doğru gidiyor ve getirdikleri bal maddesini peteklerin içine boşaltıyor. Ama kovanda düzen ve işbölümünün sağlanması için  Ana arının emirlerine de harfiyen uyuyor.
     Püren çiçeklerinin görüntüsü o kadar hoş olacak ki pek çok insan yeni doğan kız çocuklarına PÜREN ismini severek veriyor.  Ne diyelim: “Püren” gibi güzel ve sevimli olmak, ormanda herkes tarafından ziyaret edilmek, aranmak ve hatırlanmak ne kadar hoş duygular olsa gerek.
   
     ÇUKUROVANIN VAHŞİ DOĞASI DEĞİŞİRKEN

     Bildiğimiz kadarıyla Çukurova’yı 19.yy da ziyaret eden batılı gezginler gördüklerini kaleme aldılar, gravürler çizdiler ve ilginç olayları bize aktardılar.  1857 yılında Adana’dan misis’e doğru yol alan Avustralyalı Botanik bilgini Dr. Koçi, gür meşe ormanlarının içinden geçtiğini, kaplan ve arslan av yapan Türkmenlerle konuşmasından  bahsediyor.  O’nun Çukurova’ya uğradığı yıl. Çukurova’nın her yerinde kaplan ve tazı kovalamacaları vardı. Ceylanlar ve türlü hayvanlar, kuşlar, çiçekler bol miktarda bulunuyordu.  Ve insanlar o günlerde sevgilisinin ismini “turna kuşu gibi” sözleriyle açıklıyor, avcılar bol miktarda bulunan “turaçların içli içli ötüşünü” bir hikaye gibi anlatıyordu.
    Aladağ yolunda gördüklerimizi biraz da tarihin ışığında hayal ederken, insan olarak neden dünya sahnesine geldiğimizi ve ne yapmamız gerektiği sorusunu soruyorum kendi düşünceme! Derin hayaller içinde iken kıvrılarak giden yolun sonunda düzlük bir yer olduğunu ve orada da AKÖREN denilen bir beldenin bulunduğunu biliyorum. Ve bizi bekleyecek sürprizlere de hazır olarak karşılaşacağımız olayları görmenin sabırsızlığı içinde  zaman bir su gibi akıp gidiyor: Zaman kısa yol uzun, daha yapılacak çok işimiz var, oraya varmak ve tarihin doğanın saklı veya gizli güzelliklerini sırlarını ortaya çıkarmak gerekiyor.






































Hiç yorum yok:

Yorum Gönder